1 Mayıs 2009 Cuma

Aynı cümlelerle...


Çocuğunuz mu var ya da çocuk sahibi mi olmak istiyorsunuz? O halde tüm “ ben”liğinizi bir daha asla ulaşamayacağınız bir rafa kaldırın. Bırakın tozlansın çünkü ihtiyacınız da olsa tekrar alamayacaksınız!Ya savaşçı olup gereksiz yere diretin ya da koşulsuzca teslim olun şimdiden, onlar nasılsa sizi eğitecek.
Oğlum Deniz’le ilk kavgamızı bir buçuk yaşındayken yaptık. Kendileri kalabalıktan yararlanıp evi terk etmiş, bir üst sokağın bahçesinde, ağzına bir erik çekirdeği ve toprakla, salıncakta sallanırken bulunmuştu. Sanıyorum saçımdaki akların bir kısmı o günden kalma. Dizlerim çözülmüş, kaldırımda ağlarken beyefendi bana şöyle seslendi: “Bak, sallandiim!” Aylar önce yaptığımız bir yürüyüş sırasında komşunun bahçesindeki salıncağı görmüş ve unutmamıştı. Peki aylar sonra yolu nasıl bulmuştu bir buçuk yaşındaki bir çocuk?...

“ÇOK AYIP ANNE”
Deniz üç yaşında:Her şeyin normal olduğu güzel bir pazar sabahı marketteyiz. Sevgili oğlum elinde sepetiyle kendi alışverişini yapıyor. O önde, ben arkada giderken, sevgili oğlumun etrafında tuhaf bir kalabalık oluşmaya başladığını fark ederek yanına doğru süzülüyorum. Deniz bey, kendi alışverişi yetmemiş gibi diğer müşterilerin aldığı her ürüne karışarak “ Bunu şakın alma, katkı katkı maddesi var içinde, çook zayaylı, bunu al, bunu koy, annem geliyse çok kızar sana” diyor. Herkes şaşkın. “ Pardon, affedersiniz” diyerek yaka paça sürüklüyorum beyefendiyi. Ama sözü kesilerek, apar topar sürüklenen güzel oğlum çok sinirli, şöyle sesleniyor:” Bi anne evyadına asla bu şekilde davyanmamayı! Daha çözüm bitmemişti anne! İki kişi konuşuyken ayaya girilmez! Çok ayıp!” Mideme bir yumruk yiyorum sanki. “Tamam özür dilerim” diyerek ona öğlen uykusundan önce üç tane masal anlatma sözü verip kendimi affettiriyorum. Her öğlen ve akşam aynı masalları anlatmanın bezginliğinden olsa gerek, senaryosu bana ait masallar uydurmaya başladım.Deniz gözlerini ayırmadan dinliyor. Ben de “Harikayım! Bu masal tuttu” diyorum. Masal bitiyor. Oğlumun gözleri daha da açılmış: “Neydi bu şimdi? Masal mı? Çok tuhaf biy annesin, hiç kıymızı başlıklı pamuk piyenses oluy mu?” diyor aşağılayarak.Sinirliyim.”Hadi bakayım, hadi uyu, şımarık seni!” diyorum. İçimdeki çocuk kırıldı bir kere, ne yapayım?

FECİ GİBİ GÖRÜNSE DE…
Anne ve çocuk ilişkisi babalarınkinden biraz daha farklı.Hep şunu savunurum: Bir erkeğin büyümesi için kız evlat sahibi olması gerekir. Bizim için sorun yok kızlar, üzülmeyin, bu anaçlık bizim genlerimizde var. Hamile kaldığımızı anladığımız an büyüyor, onu da önce içimizde, daha sonra kendimizle beraber büyütüyoruz. Çocuklarımıza erişkinlere davrandığımız gibi davranmamız gerektiği söyleniyor.Tembihe hiç gerek yok, zaten çocuk gibi davrandığınızda ağzınızın payı veriliyor. Noyan işin kolayını buldu.Her ne kadar karşı çıkmış olsam da Deniz’e bir gameboy aldı. Neymiş, beraber zaman geçireceklermiş. Bak nasıl da güzel oynuyormuş. Oldum olası bu tip oyunlardan hoşlanmam çünkü beyin kapasitem yeterli gelmiyor. Bu nedenle elime bile almıyorum ama çocuk bu işte, o isteyince akan sular duruyor. Beraber oynamana çalışıyoruz. Alt tarafı düz bir yolda yürüyüp arada bir sıçramam ve börtü böcüğün üstünden atlayıp ve bonus toplamam gerekiyor.Gameboy elimde, Deniz’le bir o yana bir bu yana çekiştiriyorum. Oğlum şaşkınlık içinde annesini izliyor. Anne, anne olmaktan çıkmış, sanki trafik canavarı.Ağzından köpükler çıkıyor. Bu arada aramıza Noyan karışıyor.Noyan’la skor üzerine bahis tutuşuyoruz. “Ver onı bana” diyorum, “Hayır” diyor, “Ver dedim!” diyorum. Deniz araya giriyor: “Utanmıyosunuz di mi küçük bir çocuğun oyuncağını almaya? İkinizde beni çok kıydınız, bu hiç komik değil!” Ağzımdaki köpükleri temizliyorum, Noyan da alnındaki teri… Manzarayı gözünüzün önüne getirin.Dört yaşındaki bir çocuk ve kazık kadar iki erişkin, yaka paça dağılmış… Rezalet! Kim yetişkin, kim çocuk belli değil. “ Valla ben yapmadım oğlum, içimdeki çocuğun suçu” diyorum. Ne dese beğenirsiniz? “Arkadaşlarımızı şikayet etmek hiç doru değil anne! Bu ikinizin ayasında, eğer anlaşamıyoysanız ara verin!” O gün bu gündür sevgili oğlum gameboy’unu yastığının altında saklıyor ve ne zaman gizli gizli almaya kalksak “İnanıy mısınız bu çok zoy biy oyun, ben bile yapamıyoyum” deyip horlamaya devam ediyor… Aylarca uğraşıp öğretmeye çalıştığınız kurallara ve kurduğunuz cümlelerin, küçük bir çocuk tarafından algılanıp sindirilmiş olması ve aynı cümlelerle size geri dönülmesi, her ne kadar feci bir durum görünse de aslında galiba gurur veriyor.Ve yarattığınız eser karşısında saygıyla eğiliyorsunuz.

2005

2 yorum:

  1. bu çok karmaşık bir durum. Eşim devamlı çocuk istiyor, ben ise hayatta hiç çocuk istemedim. Hala da istemiyorum, sebeplerim de var. Hanım diyor o zaman ben boşanıcam gidicem ülkeme. Ben hala istemiyorum. Geçen hafta boşanacaktık, şimdilik öteledik gibi birşey, çok zor işler, insanın içi acıyor.

    YanıtlaSil
  2. hemen işi boşanmaya getirmeyin canım sizde aaaa...ne bu çocuk istemediği için biri boşanırmı yaa aaaaaa...başında sekiz çocuk isterim desen anlarımdaa...

    YanıtlaSil