12 Mayıs 2009 Salı

İlk imza ilk heyecan:)



Yaşasın, çok mutluyum. Son zamanlarda yaşadığım aksilikleri düşündüğümde, söylerken bana da garip geldi ama mutluyum. Hayatın içinden küçücük mutlulukları ayıklama yeteneğine sahipseniz, hayat gerçekten her şeye rağmen güzeldir...
Bundan yaklaşık bir ay önce Gazi Universitesi öğrencilerinden sevgili Hacı Bekdur, “Merhaba Meral Hanım, ben Hacı” diyerek telefon açtı. “İyi de, hacı bir tanıdığım var mi?” dedim içimden. İç ses “Buyrun hacı amcacım”, dış ses ise “Kiminle görüşüyorum?” diye karşılık verdi. “Şey, Gazi Universitesi’nden arıyorum. Eğer mümkünse İclal Aydın’ı ve sizi okulumuza davet etmek istiyoruz.” Belli ki benim aracılığımla İclal Aydın’a ulaşmak isteyen biri diye düşündüm.”Tamam Hacı’cım, İclal Hanım’a iletirim ama benim orada ne işim olbilir ki? Beni boş verin” dedim. “Aa, olur mu! Biz sizi Gönderilmemiş Mektuplar filminden tanıyoruz.” Nasıl yani? “Buraya geldiğinizde görürsünüz” dedi. ( Bu filmin harikulade şarkısını söylemek ve klibinde oynamak bana kısmet olmuştu da!)
İclal’le konuştuk, sağ olsun beni kırmadı ve gitmeye karar verdik.İki Ankaralı olarak doğup büyüdüğümüz kente doğru yola çıktık. Telefon trafiği hiç kesilmiyor; ne zaman, nasıl geleceğimiz soruluyor, bizi karşılayacaklarını ve inanılmaz güzellikte bir hazırlık yaptıklarını söylüyorlar.
Geriliyorum. “Ne yapacağım orada yahu?” diye soruyorum. “Merak etme, çok keyifli geçecek” diyor İclal. Tabii kendisi alışık, ama ben ruhumu teslim etmek üzereyim...
Gözlerimi kapattıkça kendimi lise günlerindeki sözlü kabusunda bulup sıçrıyorum. Sürekli “Ya ben ne konuşacağım?” diyorum. Hacı arıyor: “Nerdesiniz Meral ablacım? Kapıda bekliyoruz sizi.” “Ay üşümeyin, girin içeri, geliyoruz” desek de anlatamıyoruz. Salon kapısının soluna benim, sağına İclal Aydın’ın fotoğrafları asılmış.İçeri girmemizle birlikte kıyamet kopuyor.(Benim için olmadığını biliyorum elbette, ama yine de çok hoş! Arada kaynıyorum işte, ne var bunda?) Sevgili İclal tüm zarafeti ve tecrübesiyle konuşmasını sürdürürken, ellerimi koyacak bir yer bulamadığımdan masanın üzerinde duran suyu, koca salonun önünde deviriverdim. Annemle ablam da orada ve bana öyle bir baktılar ki, beş yaşıma geri döndüm.
İlk yarım saat kimse bir şey sormuyor. Herkes çok keyifli, ben de tabii ki!... Sevgili İclal’i ve anılarını dinliyorum. Parmaklar kalkıp iniyor, sorular soruluyor, cevaplar veriliyor. O kadar kaptırmışım ki, neredeyse parmak kaldırıp ben de soru soracağım.
O MERAL BU MERAL
O sırada bir parmak daha kalkıyor ve “Müsaadenizle Meral Hanım’a bir soru sormak istiyorum” diyen bir ses işitiyorum.Önce üstüme alınmıyorum. Ama “O güzel sesli Meral Hanım” diye sorusuna başlayınca o Meral’in bu Meral olduğunu hatırlıyorum. Karşımdaki “Yazılarınızı zevkle okuyorum” diye devam ediyor. “Benim yazılarımı mı?” diyorum şaşkınlıkla, “Canım sen şöyle öne gelsene. Bak burası vip, benim koltuğum, otur ve rahat et ve bir daha söyle de herkes duysun bana soru sorulduğunu.”Salon yerlere yatıyor. O andan sonra çenem hiç kapanmıyor. Hatta olayı abartıp gençlere bir de şarkı söylüyorum.Havam yerinde, kendimi süper hissediyorum, daha doğrusu süper olduğum hissettiriliyor. Söyleşimiz adeta stand- up’a dönüşüyor. Harika vakit geçiriyoruz.
Söyleşi bittiğinde kalabalık üstümüze doğru geliyor. “Korkum yersiz, nasıl olsa İclal Hanım’a gidiyorlar diyorum, ki öyle oluyor. İki dakika sonra bir ses “Meral Hanım sizinle yalnız fotoğraf çektirmek isteyenler var, sizi şöyle alsak?” diyor. Ben de “Tabii ama umarım orada tek başıma beklemem” diyorum gülümseyerek. Aman Allah’ım, bakıyorum oracıkta bir hayran kitlesi oluşturuvermişim.Yaşasın! Hayatımın en zevkli fotoğraflarını çektiriyorum. O esnada kalabalığın arasından bir el uzanıyor ve kareli, boş bir kağıda imza atmam isteniyor. (O sırada aklıma babamın “Aman kızım sakın boş kağıda imza atayım deme” öğüdü geliyor. Ama babacım ne yapayım şöhret başımı döndürdü o an.) “Bu ne kız? Bomboş kağıda imza atılır mı?”diyorum. Harika bir cevap geliyor: “Biliyorum ki bir gün çok meşhur olacaksınız. O yüzden ilk imzanızı ben almak istedim.” O söz üzerine bir anda salonun döşemesinden yükseldiğimi fark ediyorum.
Şimdi müsaadenizle ayaklarımı yerden kesen ve beni inanılmaz mutlu edenlere teşekkür etmek istiyorum. Öncelikle G. Ü. İktisadi ve İdari bilimler Fakültesi öğrencilerine, daha sonra bizi kapıda karşılama nezaketini gösteren Aydan Üstündağ ve Haydar Lütfü Ejder’e, dekan yardımcısı (Ayol gencecik, çıtı pıtı bir kızcağız, inanamadım!) sayın Türel Yılmaz’a, sunumuyla gerçek yaşımı ortaya çıkaran Ceren Gündoğdu’ya, bana ilk ve tek soruyu soran Seda Damlabük’e ve bu söyleşinin gerçekleşmesi için çok emek sarf eden, titrek arkadaşım (O nedenini biliyor) sevgili Hacı Bekdur’a... Evet, haklıydın titrek arkadaşım! Sizlerle olmak, harika bir duyguydu. Sevgiyle...

5 yorum:

  1. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  2. Tebrik ediyorum seni. Çok güzel bir heyecan bu.

    YanıtlaSil
  3. Ama artık söyle...Sen misin gerçekten..?
    Ben de çok merak ettim Meralciğim,ciddiyim :)

    YanıtlaSil
  4. bloxoda bi arkadaş bana bu soruyu sormuştu bende aynı soruyu ona sordum buraya yazmışım yanlışlıkla bu durumdada saçma bişi olmuş teebii...meral merale sormuşşş iyimiii..bu kliptekii benmiyimmmmm sahiiiii bennmiiii:))

    bu konuyla ilgili bi yazı yazıcam bekle bu soru fazla gelmeye başladııı bu araaaaa

    YanıtlaSil
  5. sanırım benimmm canım benim ...unutmuşum cevap vermeyi:))

    YanıtlaSil